İnsanın Acı-Haz Döngüsünden Çıkışı
- alierbasaran7
- Oct 28, 2023
- 4 min read
Pratik olarak, genelgeçer anlayışta İnsanlar için “acı” mutsuzluk, “haz” ise mutluluk demektir. Haz kısmında bir problem yoktur, herkes her an yaşamdan haz almak ister. Yüklü alışveriş aktiviteleri, yeni olarak sahip olunan materyaller, kazanç artışları, girilen yeni ortamlar, o ortamlardaki insanlara yapılan gösterişler, ünlü olma, tanınma ve bilinme eğilimleri, basit haliyle özel ve sıradışı hatta pahalı bir akşam yemeği, bedensel fitlik ve coşkunluk hissedişleri, cinsellik yaşama, değişik, sıradışı ve trendi spor aktiviteleri, yeni kazanılmış ünvanlar, birincilikler, titr, rütbe, statü ve manevi doyumlar, akılcı çözüm ve kararlarla mevcut durumun, daha da yüksek bir hale taşınması, arzu edilen metaya erişme, istenen durum ya da olayların gerçekleşmesi, kibirin ve zekiliğin verdiği gurur ve benzeri deneyimler “haz” başlığı altında toplanabilir. Yaşanmaları pekaladır. İnsanın her sabah uyandığında peşinden koştuğu ve tüm gününü uğruna harcadığı deneyimlerdir.
Acı ise bu durumların tersi olarak nitelendirilebilecek maddi ve manevi kayıplar, rezil olma, küçük düşme, aşağılık hissetme ve aciziyet yaşama, statüde indirgemeler, işten atılma, evden çıkarılma, ortamdan uzaklaştırılma, mekandan kovulma, yaşlanma, hastalık, fiziksel güç ve bedensel yeteneklerin kaybolması ya da uzuv kayıpları, ayrılıklar, aldatılma, tuzağa düşme, yanlış seçimde bulunma, faka basma, kandırılma, yetersizlik hissetme, başkalarından geride kalma, arzuların gerçekleşmemesi, hayal kırıklıkları ve benzeri durumlar ise “acı” başlığı altında toplanabilir. Bu durumların yaşanması, bu durumların deneyimlenmesi asla ama asla istenmez. Bunun için dualar edilir, adaklar adanır, kurbanlar kesilir, niyetler ortaya konur, kontratlar ve iş anlaşmaları yapılır, hukuk düzeni korunur, sigortalar yapılır, para biriktirilir, tanıdık, eş, dost, akrabadan medet umulur, bugün için maddi ya da manevi durum sağlamlanmış olsa bile geleceğe ilişkin yatırımlar yapılır. Bu durumları yaşayanlarla pek görüşülmek istenmez, onlardan uzak durulur. “Allah korusun, Allah göstermesin” denerek bu durum hayatın dışında tutulmak istenir…
Peki hayat içinde ‘haz’zın yanında ‘acı’ yok mudur? Hiçbir insan, topluluk, soyadı mensubu, kültür, halk, millet, anlayış, grup, sosyo ekonomik düzen, inanç biçimi ya da coğrafik bölge yaşayanları ‘acı’dan muaf mıdır?… Maddi açıdan dünyanın en zengin ilk on kişileri arasında olan zenginler, çok büyük dünya devletleri, çok büyük uluslararası şirketler, resmi ya da gayriresmi kurum, kuruluş, örgüt ya da birlikler; veya siyaset, fiziki, askeri, politik, dini ya da ekonomik olsun hiçbir güç ‘acı’ günleri, geceleri, dönemleri yaşamaz mı?… Tabi ki yaşar… Peki o zaman bu “acıdan kaçmak ve haz peşinde koşma sistemi” mutluluk anlayışıyla ilgili sonsuz bir çözüm olabilir mi?… Kısaca hangi avantajlı durumun acıyı bloke etme anlamında sonsuz bir servis verir?… Hangi ilaç, terbiye, önlem ya da eğitim acının yaşanmamasını ya da bloke edilmesini sağlar?… Ağlayarak içine doğduğumuz, uzunca kabul ettiğimiz belli bir süre sonunda ölerek terk ettiğimiz dünya hayatı bu ikili anlayışla içinde yaşayan herhangibir organizmaya değişmeyen, sağlam, sonsuz ve sınırsız bir mutluluk sunabilir mi?..
İnsan’ın bu ikili (düalistik) mutluluk anlayışıyla yaşadığı hayat, bir kısır döngü gibi bir acı bir haz, bir acı bir haz, ‘up’lar, ‘down’lar olarak sürer gider. Kimi manik, kimi depresif günler, kimi aydınlık, kimi karanlık dönemler, kimi kazançlı, kimi kayıplı zamanlar birbiri ardınca İnsan hayatında yer alır… Bu iki kutbu birbirinden ayrı olduğunu algılayış, İnsanı doğal olarak bir mutluluğa, bir mutsuzluğa sürükler…
İnsan mutluyken, mutlu olması için (o an için) her şartı sağlamışken bile ileride mutsuz olabilirim kaygısıyla yine kendisini mutsuz eder…
Sadece hazdan oluşmuş bir hayat bile acıdır. Uyuşturucu madde kullanımına yeni başlayan bir İnsan bile örnek olarak önce bir doza maruz kalarak ‘mutluluk’ yaşar. Birkaç kullanımdan sonra artık o doz onu tatmin etmez ve aldığı madde miktarını yükseltir; sözgelimi iki doz almaya başlar. Tekrardan mutluluk onun için yaşanır olur. Vücudu, sinir sistemi bu doza alıştıktan sonra tekrar dozu arttırır ve birgün doz aşımından (overdose) vücudu bunu kaldıramaz ve ölür. Aynı şey alkol için de böyledir. Kazanılan para ya da ün miktarı için de… Alkolden blackout olmak ya da para ve şöhretten gözlerin kamaşması, dozaşımının değişik tarifleridir…
Genel anlayıştaki “mutluluk” doz basamakları arasındaki artış miktarında yani diferanstadır. 4 birim doz mutluluk yaşayışından 5 birim mutluluk yaşayışına geçişteki 1 birim doz, mutluluktur… Bunun tersine sene 3 birim kâr eden bir şirket seneye elde ettiği 2 birim kârdan bir mutluluk hissetmez, hatta mutsuz olur. Albüm satışları geçen yıla göre düşen bir sanatçı, tuttuğu balık miktarında bir azalma yaşayan balıkçı ya da notları 100’den 99’a düşen bir öğrenci gibi… Kısaca haz da, haz nesnesinin miktarı artmadıkça sürekli olarak İnsan’ı mutlu edemez… Bilinen anlayışla haz peşinde koşup, acıdan kaçmak İnsan’a aradığı mutluluğu getirmez…
Peki İnsan hayat boyu aradığı ve kendisini sürekli olarak tatmin edecek mutluluk hissedişini nasıl yakalayabillir? İnsan’ın yaşadığı hayatta kesintisiz mutluluğu yakalaması nasıl sağlanabilir? Bu, İnsan’ın “acı-haz döngüsü”nü önce fark etmesi; sonra da bundan çıkmasıyla mümkün olur.. Yani ikisini de hayatın bir gereği, ikisini de hayatın içinde olduğunun bilicine varmasıyla ebedi mutluluk kapıları açılır İnsan’a… İkisinin de birbirinden pek farklı olmadığını fark ederek İnsan; ikisinin de gelip geçmesine izin verir hale gelir… Her ikisinin de öğreticiliğini, olgunlaştırıcı etkisini fark etmek, her ikisini de oldukları gibi kabul etmeyi getirir. Bu anlayış İnsan’ın hiçbirşeyden zevk almayacağı ya da canının asla acımadığı bir duruma işaret etmez. Bu çileci ya da mazoşist yaklaşımlar da mutsuzluk nedenidir. Bu tekli (bir) anlayışta acı da, haz kadar yaşanacak ve hissedilecektir. Bu ikili bakış açısından kurtuluş sadece hazza yapışmanın, acıdan ise uzak durma çabasının bitişidir… Hayatı ne getirirse getirsin olduğu gibi (acısıyla tatlısıyla) deneyimleyebilme olgunluğuna erişme demektir… Hayat zaten bildiği gibi akmaktadır. Her ne kadar müdahale edilebildiği, değiştirilebildiği, önlem alarak bazı olayların önlenebildiği sanılsa da acının da hazzın da yaşanışı herkesin hayatında devam etmektedir.
Bu ikisini yani acı ve hazzı anlamlandıran ve buna haz diğerine ise acı diyen öğretilmişliklerimiz ya da o şekilde şartlanmış olmamızdır. Aslen hayat içinde acı ya da haz yoktur. Hayat sadece bildği gibi akmaktadır. İnsanın deneyimlediği bu durum ve olgulara verdiği reaksiyon acı ya da hazzın hissedilmesine yol açar… Psikolojik anlatımda klasik veya edimsel koşullanmalar, sosyal öğrenmeler olsun; bize bu, bu, bu deneyim ve olgularda acıyı, şu,şu,şu deneyim ve olgularda haz hissini yaşatan koşullanmışlıklarımızdır. Bu yüzden birimizin acı olarak hissettiği hâl diğeri için haz olarak algılanaiblir…Orman yangınları çoğu kişiler için acı hissettirirken, sözgelimi kereste fiyatlarının artmasına neden olacağı için bir kereste tüccarı için dünyanın en mutlu olayı haline gelebilir veya o araziye istediği yapıyı kondurmak için yıllardır uygun zamanı bekleyen bir müteahhit için de…
Bu ikili algıdan çıkıp da acıya da hazza da “OLAN” olarak bakabilmek, İnsan’ın bu gezegendeki yaşayışında gelebileceği en yüksek olgunluklardandır. Gerçeği arayan İnsan için bu olgunlaşma basamağı hayatının bir döneminde yoluna çıkacak bir realitedir…
Ali Erdinç BAŞARAN
Comments